Yalanın Renkleri ve Çeşitleri
Yalan sadece çağımızın değil, dünyamızın bir gerçeği. İnsanlık var olduğundan, toplumsal
yaşayış içerisinde bilgiyi tecrübe ettiğinden bu yana, o bilginin karşısında yalan da var oldu.
Yalan insanların, toplumların arasına girdi ve gerektiğinde bir silah olarak kullanıldı. İnsanın
günlük yaşamında yalanın rolü çok büyük. Yalanı sadece ağızdan dökülen birkaç kelime
olarak düşünmeyelim. Yalan her şekliyle yaşamımızın içine girdi. Kimse yalanı sevmiyor
fakat herkes yalana karşı büyük ve keskin bir tavır içerisinde ama ihtiyaç halinde
başvurulabiliyor. Yalan, yalana bakışımıza kadar girdi. Yalanın renkleri ve çeşitleri ortaya
çıktı, az yalan, ihtiyaç halinde söylenebilecek yalan, gerekli yalan, 9/9 ağır kusurlu yalan.
Elbette bunlar arasında bir çocuğun annesine gerçeği gizlemek için söylediği “beyaz yalanı”
kastetmiyoruz. Fakat yalanı bir ölçüde meşrulaştırdıkça onun hayatımızdaki artan yerini de
görmemiz lazım.
Yalanın bir silah olarak kullanabildiğini söyledik. Peki nasıl? “Abartma kardeşim sen de”
diyebilirsiniz. Elbette bir çocuğun annesine, bir insanın arkadaşına, bir öğrencinin
öğretmenine söylediği yalandan bahsetmiyoruz. Yalanın bireysel ve toplumsal olarak rolünü
kastediyoruz. Emperyalist sistem en küçüğünden en büyüğüne herkes yalan söylüyor ve
herkesi bu yalanların alıcısı yapmak istiyor. Bu sayede, bir silah olarak kullandığı toplumsal
yalanlara itibar edecek bir kitle oluşturmayı hedefliyor.
Yalanın Gücü
Dönemin ABD Dışişleri Bakanı Colin Powel, 5 Şubat 2003’te BM Güvenlik Konseyi’nde
yaptığı konuşmada “Saddam Hüseyin’in biyolojik silahlara sahip olduğundan hiç şüphe yok
ve daha fazlasını üretebilecek kapasiteye sahip” iddiasında bulundu. Ardından dönemin ABD
Devlet Başkanı George Bush, Powel’ın iddiaları üzerine bir dosya hazırlatarak Irak işgalini
dünya kamuoyunda meşru ve yasal bir statüye kavuşturma çabasına girdi.
Bu iddiaların esas amacı belliydi; dünyanın desteğini almak, desteğini almaktan da öte diğer
ülkelerin engel olmalarını ve karşı ses çıkarmalarının önüne geçmekti. Amerika’nın Irak
işgaline karşı mı geleceksiniz, o zaman insanlığı tehdit eden nükleer silahların yanındasınız
demektir. Amerika’ya karşı olmanız sizi bir anda insanlığın düşmanı yapabilirdi.
Amerika’nın yalanı ortaya çıktı. Irak’ta hiçbir nükleer izine rastlanılmadı. Amerika, CIA bizi
yanlış bilgilendirdi dedi. O “yanlışın” sonucu ağır oldu. Irak savaşında resmi olmayan
bilgilere göre 1 milyon Iraklı hayatını kaybetti, 1,5 milyon insan yurtlarından oldu.
Yalana Kim, Neden İhtiyaç Duyar?
Amerika, Irak işgalindeki caniliğini, Saddam Hüseyin’in sözde zalimliğine, diktatörlüğüne ve
onun dünya barışını tehdit eden birisi olmasına bağlamıştı. Bu amaçla nükleer ve kimyasal
silahlar gibi kuyruklu yalanlara başvurdu. Peki Amerika bu yalanlara neden ihtiyaç duydu?
Yalan, hele ki böylesine büyük yalanlara neden ihtiyaç duyulur? Cevabı basit; kabak gibi
meydanda olan hakikati gizlemek için. Amerika, Irak işgalindeki gerçeği gizlemek için,
dünyayı önce korkuttu, sonra da barışla ve demokrasiyle aldatmaya çalıştı. Amacı belliydi;
Irak’ın yeraltı kaynaklarını ele geçirmek, jeopolitik avantajlarından faydalanmak, Türkiye’yi,
İran’ı, Suriye’yi bölerek sözde Kürdistan adı altında bir İkinci İsrail devleti kurmak. Peki bu
gerçeği, dünyayla paylaşabilir miydi? Hayır. Paylaşsa da ses çıkarmayacak hainler elbette her
millete vardır fakat dünyanın geniş kesimlerinin bu alçak işgale daha sert bir şekilde cevap
vereceği aşikardı. O nedenle yalana sarıldı.
Cebimizdeki Yalan
Peki, ABD’nin yani emperyalizmin bu yalanları sadece Irak’la mı sınırlı? Emperyalizmin
hedefinde hangi ülke varsa, önce o ülkeyi itibarsızlaştırma kampanyası yürütüyor.En önemli
suyu bulandırma saldırısını ise, bizzat o ülkenin içinde yapıyor. Teknoloji çağındayız, bilgiye
ulaşımın ışık hızıyla yarıştığı, bilginin ceplerimize kadar girdiği bir dönemdeyiz. Bir tuşla,
kilometrelerce uzakta yaşanan gelişmeleri takip edebiliyoruz. Peki hangi kaynaklardan
besleniyoruz? Sosyal medyadaki haberleşme ağlarına ağırlıklı olarak emperyalist medya
kuruluşları hükmediyor. Bilgi, o kaynaklar aracılığıyla beynimize gidiyor. Nasıl Irak’ın işgal
edildiği zaman “nükleer silah” propagandası yapan hakim medya kuruluşları varsa, bugün de
aynı kuruluşlar bu emperyalist propagandayı dünya ölçeğinde sürdürmüyor mu? Bilginin
serbestçe yayılması kolaylaştıkça, doğru bilgiye ulaşımın önündeki taşlar o kadar arttı.
ABD’ye Karşıysan Diktatörsün
Emperyalizmin karşısında yer alan bütün liderlerin zalim bir diktatör ilan edilmeleri tesadüf
mü? Mesela hiç ABD Başkanı Bush’un ya da Obama’nın diktatör ilan edildiğini gördünüz
mü? Milyonlarca insanın kanını sebepsiz yere akıtan bu isimler, diktatör değil adeta
demokrasi kahramanları olarak sunuldu. Fakat emperyalizme karşı savaşan her lider diktatör
suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı. Geçmişte Atatürk, Lenin, Chavez, Castro; günümüzde
Recep Tayyip Erdoğan, Vladimir Putin, Hamaney, Şi Cinping. Bu liderlerin birçok farklılığı
olmasına rağmen ortak özelliği, emperyalizme karşı savaşmaları. Emperyalizme karşı
savaşıyorsanız diktatörsünüz, emperyalizmin yanında olursanız demokrat. Ne güzel dünya!
Psikolojik savaşın temel özelliği yalanın gerçekle yer değiştirmesi olduğundan kitleleri hem
yalana inandırmak hem de olayı kendi gözleriyle gördüklerini düşündürtmek başarının temel
şartı oluyor. Yalan, adeta lens gibi bütün olan biteni görme biçimi oluyor. Yalanın sunum
şekli esas suçlunun üstünü örttüğü gibi, mazlumu suçlu ilan ediyor. Aynı yalan görüntüler,
binlerce farklı kanaldan paylaşılıyor ki bu propagandaya maruz kalanlar “ateş olmayan yerden
duman çıkmaz” diyerek bu yalana inansınlar.
Bu Bilgi Kimin İşine Yarar?
Hasan Yalçın bilgiye dair güzel bir soru soruyor: “Bu bilgi kimin işine yarar?”. Aynı soruyu
eminiz ki emperyalist merkezlerde soruyor, sormakla da kalmıyor, yanıtını sahte bilgi imal
ederek veriyor. Öyleyse biz de soralım: Çin devleti, Uygur Türklerine işkence yapıyor bilgisi
kime yarar? Bu bilginin yalan olduğu defalarca kanıtlanmışken, bu yalanı sürekli, doğru bir
bilgi gibi ısıtıp ısıtıp Türkiye’nin gündemine getirilmesi Uygurlu kardeşlerimiz için olabilir
mi? ABD’nin Uygur Türkleri gibi bir kaygısı olduğuna inanıyor musunuz? Dikkat edin
Türkiye ile Çin ne zaman yakınlaşsa, bu yalan tekrar dolaşıma sokuluyor. Bu yalanın kime
yaradığı açık değil mi? Türk devletine yaramıyor, Türkiye’nin iktisadi güvenliğine yaramıyor,
ABD’nin karşısına dikilen İran, Suriye, Rusya ile gelişen ilişkilerimize yaramıyor. Peki kime
yarıyor? Mehmetçiğimizi şehit etsin diye PKK’ya binlerce tır silah veren ABD’ye yarıyor.
Şema bu kadar açıkken neden bu bilgiye itibar ediliyor? Saf, iyi niyetli duygularla bu yalan
bilgiye inananlar olduğu gibi, bu bilginin yalan olduğunu bile bile kullananlar da var. İşte
onlar da yalan bilginin üretildiği yerlere bağlı.
Yalan Üreticileri
Emperyalist sistemin yalanlarını adeta bir misyoner gibi yayacak elçilere ihtiyacı var. Üstelik
bu elçiler ne kadar alımlı, çalımlı, isimli ve popüler olursa, yalanın itibarı da bir o kadar
artıyor. Toplum nazarında aydın olarak kabul edilmiş kimseler, emperyalist merkezlerin
sarıldığı elçiler. Aydın, belli bir sınıfın ideolojik, siyasal ve kültürel öncüsüdür. Ürettiği
fikirler o sınıfın çıkarına hizmet eder. Emperyalist sistemin aydını, emperyalizmin çıkarları
doğrultusunda fikir üretir. ABD, Irak’ı işgal mi ediyor? Hop, hemen birtakım aydınlar aslında
Irak’ın ne kadar geri bir ülke olduğunu, onların en büyük ihtiyacının “demokrasi” olduğunu
ve Amerika’nın demokrasi kargocusu olduğunu yazıp çizerler. Ya da Türkiye, PKK’ya
operasyon mu düzenliyor? Hemen başlarlar “savaşa hayır” sloganlarına, savaş onlar için bir
anda dünyanın en kötü şeyi olur. Sorasınız gelir; ya bunlar Irak işgalini desteklemedi mi?
Neyse şimdi karıştırmayalım orayı!
Tabi, medyanın önemli bir bölümü de bu sistemin elinde olduğu için, bu sesleri farklı birçok
kanaldan daha gür duyarsınız. Ballandıra ballandıra emperyalizmin çıkarlarını, halkın çıkarı
gibi anlatırlar. Yakın zamanda ABD tarafından öldürülen Kasım Süleymani cinayetini,
Afyon’da köyünde oturan amcanın hayrına olduğunu satmaya çalışırlar.
Yalan Güvenlik Sorunudur
Bölgemiz emperyalist yalanların kol gezdiği bir coğrafya. Türkiye’ye ne zaman
emperyalizmin çıkarlarına ters düşen bir hamlede bulunsa, Ermeni Soykırım yalanının
gündeme gelmesi tesadüf mü? Ya da yukarıda bahsettiğimiz gibi Çin ile dostane ilişkiler
geliştirirken, Uygur Türklerine işkence uygulanıyor yalanın sürekli internette yer bulması.
Yalanın en büyük amacı iç cepheyi bölmek, milletin birliğini bozmak. Ordumuz Kandil’i
bombalarken, “TSK, dağı taşı bombalıyor aslında” diyenlerin amacı sadece terör örgütünü
kurtarmak mı? 1925 yılında gerici Şeyh Sait ayaklanmasını ardından feodal, aşiret reisi Seyit
Rıza’nın Dersim ayaklanmasını özgürlük mücadelesi gibi sunmalarının esas amacı nedir?
Yalanın bir amacı da hedefi şaşırtmak. Türkiye’nin, devletçe ve milletçe emperyalizme karşı
kenetlendiği dönemde nifak tohumları serpiliyor. Emperyalizme karşı savaşırken, yalanlarla
beslenilen medya, “senin düşmanın ABD değil, düşmanın Çin, Rusya, İran” mesajını veriyor.
İç cepheyi hedef alan bu bozguncu çizgi Türkiye için açıkça bir güvenlik sorunudur.
Yalan açık bir güvenlik sorunudur. Türkiye’yi tehdit eden merkezlerin ortak özelliği yalanı bir
silah gibi kullanmasıdır. Bizim de yalanlara karşı silahımız var, hem de daha etkili, o da:
Doğru!
Bir Gerçek Bin Yalanı Yener
Yalanın amacı, doğruyu gizlemek, saptırmak olduğunu belirtmiştik. Yalanın üretim
merkezlerinin ne kadar güçlü olduğunu da söyledik. Bu olgu sadece günümüzde de geçerli
değil, emperyalizm çağından bu yana yani 100 yılı aşkındır böyle. Peki yalan hep galip mi
gelmiş? Kurtuluş Savaşı sırasında İstanbul’da yayın yapan gazetelerin ciddi bir bölümü,
İstiklal Mücadelesini lekelemekle meşguldü. Kimler yoktu ki: Refi Cevatlar, Ali Kemaller,
Refik Halit Karaylar… Önemli isimler… Atatürk’e hakaretten, Büyük Millet Meclisini, “küçük
insanların meclisi” olarak nitelemeye, İstiklal Mücadelesini tamamen Bolşeviklikle
damgalanmaya kadar giden yalanlar. Peki bu yalanlar başarılı olabildi mi? Eğer başarılı
olsaydı, Millî Mücadele başarıya ulaşamaz, bağımsızlığımızı kazanamazdık. Oysaki bu yayın
kuruluşlarının karşısında, vatansever yayın yapan gazeteler oldukça azdı, sesleri onlar kadar
kuvvetli de çıkmıyordu. Fakat bağımsızlık gerçeği, yalanları alt etti. Halkı birleştiren,
yalanların esareti değil, gerçeğin hürriyeti oldu.
Yalanların Karşısında Doğrucu Davutlar
Atasözlerimiz yalanın son kullanma tarihini yüzyıllar öncesinden belirtmiş: “Yatsıya kadar!”
Çağımızın yalanlarının da son kullanma tarihi var: Hiçbir yalan, ebediyete kadar korunamaz!
Çünkü o yalanları ortaya çıkaran hakikat savaşçıları var. Bir nevi doğrucu Davutlar! Yalan,
hakikatin karşısında var oldu. Yalan oldukça, o yalanları ortaya çıkaracak Davutlar her zaman
olacak.
Doğrucu Davutlar dokuz köyden de kovulmak istenir. Çünkü onlar her girdiği köyü
doğruların ışığında bilinçlendirir.
Doğrucu Davutların kıblesi, halkın menfaatleridir. Bilgiyi, halkın yararı için kullanır. Bugün
Türkiye’de halkımızın birincil önceliği, bağımsızlıktır. Askeri, siyasi ve iktisadi alanda
bağımsızlık milletimizin özlemidir.
Bilgi dünyayı anlamak, yorumlamak ve değiştirmek için gereklidir. Fakat sadece bunun için
değil, yalanları ortaya çıkarmak için de bilgi gereklidir. Yalana karşı en etkili silah, bilgidir. O
nedenle “Hayatta en hakiki yol gösterici” bilimdir.
Yalanın karşısındaki gerçek olgularda aranır ve olgularla doğrulanır. Olguları teoriler değil,
hayat doğrular. Her doğru eskir ve yerini yeni doğruya bırakır.
Gerçeği savunmak için sadece bilgiye değil cesarete de ihtiyaç var. Bilgi, cesaret verir, cesaret
ise bilgiyi kuvvetli ve zorunlu kılar. Bilgisiz bir cesaretin kıymeti yoktur hatta zararı vardır.
Fakat bilgiyi cesurca savunabilecek yüreğe ihtiyaç vardır. Yalanların karşısına yüreklice
ancak bilgiyle çıkılır.
Yalanın Hedefindeki Doğru Yol
Yalan kimi hedef alıyorsa bilelim ki o doğru yoldadır. İstiklal savaşımızda, İstanbul’daki
aydınlar, Mustafa Kemal Atatürk’e ve Kemalist harekete neden yalanlarla saldırıyordu?
Çünkü doğru yoldaydı, çünkü Kemalist hareket emperyalizmin çıkarlarına karşı savaşıyordu.
Bugün de bu durum geçerli. Aynı merkezler, Türkiye Gençlik Birliğinin (TGB) neredeyse
attığı her adıma karşı yalanlarla ve iftiralarla saldırmanın gayretinde. Kendilerince TGB’yi,
toplum nazarında “küçük” göstermenin peşinde.
Emperyalist kuvvetin yalanları bizleri zayıflatmayacağı gibi güçlendirdiği açıktır. Bizlere
oradan bir saldırı varsa doğru rotadayız demektir. Çünkü rotamızı belirlerken onların
yalanlarına değil, Türkiye’nin gerçeklerine bakıyoruz. Sonunda varacağımız yer, binlerce
teslimiyetçi yalan karşı tek bir bağımsızlık gerçeğinin zaferi olacaktır.
Yıldırım Gençer
TGB Genel Başkanı
Yorum Yap