52. Sayı Çıktı! Evde Kal Kırmızı Beyaz'sız kalma.

Uygur Yalanlarının Hedefi Türkiye

Kuşbakışı bakıldığında ABD, Avrasya’nın iki kritik havzasını terörle tehdit etmekte ve ayrılıkçılıkla kaşımaktadır: Türkiye’nin güneyi ve Çin’in Kuzeybatısı. Buralar, sözde Kürdistan ve sözde Doğu Türkistan coğrafyasıdır.

Hiç düşündünüz mü, Türk milleti Uygur Türkleri diye bir akrabası olduğunu ne
zamandır biliyor? Bugünkü gibi bir Uygur soydaşlarımız gündemi ne zaman oluştu?
Kendimizden pay biçelim. Nereden biliyoruz şu küçük kızın kuzenimiz, beriki bıyıklı adamın
amcamız olduğunu? Biliyoruz çünkü onlarla büyüyoruz. Diyorlar ki bu kuzenindir, bu da
amcandır, öbürü de filanca akraban olur. Bayramdan bayrama da olsa görüşe görüşe, aynı çatı
altında birlikte yaşaya yaşaya akrabalık nedir, hala dayı kime denir, kim kimdir öğrenmişiz.
Dönelim Uygur kardeşlerimize. Biz Anadolu Türküyüz. Nereden biliyoruz Orta Asya
bozkırlarının ötesinde yaşayan çekik gözlü Uygurların akrabamız olduğumuzu? Şöyle bir
tarihin derinliklerine doğru bakıyoruz. Cumhuriyet’ten öncesi: Osmanlı İmparatorluğu. Bu
dönemde Uygurlarla aynı devlet çatısı altında mı yaşamışız, oradan mı biliyoruz? Hayır. 600
küsur yıl boyunca komşu bile olmamışız. Türkiye Cumhuriyeti zaten bir Anadolu devleti.
Anadolu nere, taa 8 bin kilometre ötedeki Uygurlar nere? E öyleyse, nereden tanıyoruz Uygur
soydaşlarımızı?


Keşke Yalnız Bunun İçin Sevebilseydik


Gönül isterdi ki bu soruya yanıtımız “Türk tarihi” olsun. Türkler sadece Anadolu
Türklerinden ibaret değil zira. Bütün Avrasya’ya yayılmış, boyları ve kavimleri birleştirmiş,
uzandığı her yere uygarlık götürmüş bir birikimin ortak adıdır Türk. Uygurlar da o koca Türk
çınarının bir dalıdır. Keşke yalnız bunun için sevebilseydik Uygur kardeşlerimizi. Öyle
olmadı.
Nasıl mı oldu? Amerikan dümeniyle! “Yine mi Amerika? Yahu siz de her şeyi
Amerika’ya bağlıyorsunuz” dediğinizi duyar gibiyim. Hele bir kulak verin, sonra kendiniz
karar verin. Biz mi olmadık şeyleri Amerika’ya bağlıyoruz, yoksa Amerika bizim gözümüzü
mü bağlıyor? ABD’nin Türklüğe bakışımızı dahi nasıl zehirlediğini, dün de bugün de Uygur
ayrılıkçılarının kıblesinin Washington olduğunu görmeyelim diye…


Mehmetçiğin On Bin Kilometre Ötede İşi Ne?


Yıl, 1950… ABD, Marshall Yardımları’yla çoktan Türkiye’ye kancayı atmış ve bizi
Soğuk Savaş’ın içine çekmeye başlamış. Ama Menderes Hükümeti’nin işbirlikçi ihtirasları
daha büyük. Türkiye’nin NATO üyesi olması için ne gerekiyorsa yapmaya hazır. Talih bu ya,
1950’de Kore’de bir savaş peydahlanıyor. Kore yarımadasını Japon işgalinden kurtaran Kim
İl Sung önderliğindeki komünistlerin zaferi, ABD’nin Pasifikteki hegemonyasını yıkma
tehlikesi yaratıyor. Bir yanda okyanusun öte tarafından bunu engellemek için gelen ABD,
diğer yanda burnunun dibinde emperyalist müdahaleye karşı çıkan Çin. Amerikancılar için
altın fırsat!
Ama vatandaş soracaktı: ne işi var Mehmetçiğimizin on bin kilometre ötede, Allah’ın
Kore’sinde? Minareyi çalmak isteyenler, kılıfını da uydurdular. Amerika’nın beyin yıkamakta
mahir propaganda gücü devreye sokuldu. Soğuk Savaş’ın ne kadar allı pullu yalanı, alengirli
yöntemi varsa piyasaya sürüldü. “Kızıl Çin” denildi, “Uygur soydaşlarımızı katlediyor. Ona
karşı savaşmak bir Türklük vazifesidir!”
Kore Harbi’ne toplamda 50 bin asker gönderilmesiyle Türkiye, Kurtuluş Savaşı’ndan
sonra ilk defa bir savaşın tarafı oldu. Hem de Kurtuluş Savaşı’nda Türk milletini boğmak için
Anadolu’yu istila eden emperyalist kuvvetlerin safında. Atatürk’ün “yurtta barış, dünyada

barış” çizgisini ayaklar altına almanın ödülü, Marshall Yardımının 100 milyondan 233 milyon
dolara çıkarılması ve Türkiye’nin NATO’ya kabul edilmesiydi. Fakat gerçekte bizim
kendimizi NATO’ya kabul ettirmemizden çok, NATO bizi teslim almıştı.


Atatürk ve İnönü’nün “Doğu Türkistan” Politikası


Kısacası, Uygur soydaşlarımız Türk kamuoyunun gündemine bir NATO imalatı
olarak, Türk askerinin Kore’de ABD safında savaşmasını meşrulaştırmak için girmişti. “23
sentlik askerin” kitle propagandasıydı yani! 1 Ama Uygur meselesi, emperyalizmin elinde daha
önceden de bir aletti. Kurtuluş Savaşı’yla bağımsızlığını kazanan Türkiye’de Ermeni ve Kürt
ayrılıkçılığını körükleyen emperyalizm, milli bir uyanışla ayağa kalkan Çin’de de Uygurları
kışkırtıyordu. Ve bu mesele, yine “Türklük” üzerinden, Atatürk’ün önüne de gelmişti.
1932-34 yıllarında Çin’in kuzey batısında başkenti Kaşgar olan Doğu Türkistan İslam
Cumhuriyeti kuruldu. Türkiye’ye yaptığı resmen tanınma başvurusu Atatürk tarafından
reddedildi. Attila İlhan’ın “Türkistan deyince başlayan film” yazısında aktardığına göre
Atatürk, basın mensuplarını ve aydınları bu “Doğu Türkistan” girişiminden uzak durmaları
için uyarmıştı. Atatürk’ün uyarısının nedeni, bunun “İngilizlerin bir oyunu” olmasıydı. 2
İkinci Cumhurbaşkanımız İnönü de 1944-1949 arasında aynı amaçla kurulan Doğu
Türkistan Cumhuriyeti’ni tanımamıştı. 19 Mayıs 1944’te faşist propagandanın estirdiği ırkçı-
Turancı rüzgârı hedef alan ve “memleket dışında macera arayanların yabancılara hizmet
ettiği” uyarısı yapan konuşması, Atatürk’ten miras kalan dış politikayı özetlemekte ve bugün
dahi güncelliğini korumaktadır. İstiklal Savaşımızı zafere taşıyıp Cumhuriyetimizi kuran
önderler, emperyalizmin bizi milliyetçi hassasiyetlerimizden avlamasına asla izin vermediler.


Uygur Kışkırtıcılığının Merkezi: NATO


NATO, bir güvenlik paktı olmanın ötesinde, ABD’nin dünya efendiliğinin yeraltı
örgütlenmesidir. Yer üstündeki yüzey, buzdağının altındaki devasa kütlenin örtüsüdür. Örtülü
yapı, Gladyo ya da SüperNATO gibi isimlerle anılmıştır. CIA da NATO’nun ve benzeri
Amerikan paktlarının yayılması sayesinde dünyanın dört bir yanında operasyon yapabilir hale
gelmiştir. İkili Anlaşmalar da ABD’nin yeraltı faaliyetleri için tamamlayıcı bir unsur
olmuştur. Amacı da iktidarları, Amerikan çıkarlarının dümen suyuna çekmektir.
Türkiye NATO’ya girerek, boynunu bu kemendin altına uzatmış oldu. Ne uğruna?
Banka kredisi, silah yardımı, otomobil, çiklet, parfüm, süt tozu, Hollywood filmleri… Ne
pahasına? Komşumuz ve Kurtuluş Savaşı’mızın en önemli müttefiki Sovyetler Birliği’ne karşı
ABD’nin ileri karakolu olma! Türkiye’nin ekonomisini ve üretimini Atlantik sisteminin
boyunduruğuna sokma! Hepsinden önemlisi, egemen Türk devletinin içinde bir Amerikan
merkezine izin verme! Bunlar Atatürk’ün bağımsızlık mirasını ayaklar altına almak demekti.
Sonunda böyle bir Türkiye, gayet tabii ABD’nin geniş bir coğrafyadaki kışkırtıcı
faaliyetleri için bir üs olacaktı. Avrasya’nın köprü noktasında ve dünya siyasetinin
kalpgâhında, sırf kendisini Atlantik ötesine beğendirmek için 10 bin kilometre öteye asker
yollayan bir ülke düşünün. ABD için ne büyük nimet! Ortadoğu, Orta Asya ve nihayet
Uzakdoğu için hazır bir istasyon. Fitne lokomotifi Asya boyunca vızır vızır çalıştı, üzerinden
kara dumanlar yükseldi.
1 Nazım Hikmet, “23 Sentlik Asker” şiirini Kore Savaşı’nda Türklerin çok ucuza, 23 sente mal olduğunu söyleyen Amerikalı yetkiliye cevaben yazmıştır.
2 Adnan Akfırat, “Uygur Sorunu Bir NATO İmalatı”, Aydınlık Kuşak-Yol’un Kalbi Sinciang, 2 Eylül 2019

CIA’nın Türkçülüğünden Ne Hayır Gelir?


Türkiye, Türklerin kurduğu son imparatorluğunun mirasçısı ve yaşayan en güçlü Türk
devleti olarak, CIA’nın kirli elinin Türk dünyasına uzanması için son derece elverişliydi.
Gladyo yapılanması harekete geçti. Daha sonra FETÖ’nün de kurucuları arasında yer alan Av.
Bekir Berk’in kurucu başkanı olduğu “Türk Milliyetçileri Derneği” kuruldu. Bu dernek, Çin
Halk Cumhuriyeti kurulduğu zaman Çin’den kaçan İslamcı Uygurların Türkiye’ye
getirilmesi, özel bir bölgeye yerleştirilmesi, onlara iş ve vatandaşlık verilmesi için aracı oldu.
Getirilen isimlerden birisi de İsa Yusuf Alptekin’di. Alptekin, Türkiye’de MİT içinde
yuvalanmış olan CIA’nın denetimi altında, Uygur ayrılıkçı faaliyetinin uluslararası lideri
yapıldı. Bugün hala Uygur provokasyonlarının merkezi olan illegal “Doğu Türkistan Milli
Merkezi” ve “Dünya Uygur Kurultayı” bu operasyon neticesinde kuruldu. Böylece CIA
Türkçülüğü şemsiyesi altında ABD güdümlü ve Türkiye merkezli bir Uygur ayrılıkçılığı
odağı yaratıldı.


ABD, Uygur Terörünün de Arkasında


Bugün Uygur meselesiyle ilgili pek çok yalanı dolaşıma sokan isimlerin başında Seyit
Tümtürk geliyor. ABD’de ikamet eden Dünya Uygur Kurultayı eski Başkanı Rabia Kadir’in
yardımcısı olarak tanındı. Aynı zamanda Doğu Türkistan Milli Meclisi’nin başkanlığını
yürütüyor. Bu meclisi kurduran ise CIA. Silahlı gücünün ise Doğu Türkistan İslami
Hareketi/Partisi oluşturuyor. El-Kaide ile bağlantılı Doğu Türkistan İslami Hareketi ise hem
Birleşmiş Milletler hem de Türkiye tarafından resmen “terör örgütü” olarak kabul ediliyor.
Bu “Doğu Türkistan” terör örgütü, Uygurların yaşadığı bölgede 1990’dan 2001
tarihine kadar 200’den fazla terör eylemi gerçekleştirdi. Saldırılar sonucunda Uygurlar dahil
farklı etnik kökenlerden 162 Çin vatandaşı yaşamını kaybetti ve 440’tan fazlası yaralandı. 5
Temmuz 2009’da planlı bir şekilde başlatılan büyük terör olaylarında çoğu Uygur ve Han
kökenli masum Çinliler olmak üzere 197 insan öldürüldü, 1700’den fazla kişi yaralandı, 331
dükkân tahrip edildi ve 1325 motorlu taşıt yakıldı ya da parçalandı. 2011-2015 arasında
110’dan fazla insanın öldüğü büyük saldırılar gerçekleşti. Masum Çin vatandaşları, dini
liderler, hükümet yetkilileri, devlet binaları, Uygurların güvenliği, istikrarı ve refahı bu
saldırıların hedefi oldu. 3
Bütün bu terör eylemlerini yapan radikal İslamcı örgütün militanları, yine CIA
marifetiyle IŞİD’e katılmış ve Suriye’de Mehmetçiğimize kurşun sıkmış, askerlerimizi şehit
etmiştir. Bunların gerçekte İslam’la, Uygurlarla, Türklükle bir alakası yoktur. Çin’de de
Türkiye’de de ABD’nin çıkarları neyi gerektiriyorsa onu yapan piyonlardan ibarettirler. En
son Barış Pınarı Harekâtı sırasında muhalefetin “seküler” diye meşrulaştırmaya çalıştığı PKK-
YPG’nin, IŞİD militanı Uygur cihatçıları serbest bırakması bu gerçeğin çarpıcı bir özetidir.
Tümtürk’ün ABD’yi “özgürlük savaşçısı”, Uygurların “doğal müttefiki” olarak
tanımladığı ve “Kürtler ABD sayesinde devlet kuruyor, onlardan sonra sıra bizde” dediği
bilinmektedir. 4 Bu sözler, Uygur kışkırtıcılığının başını çeken Amerikan memurlarının

3 Çin Devlet Konseyi Bilgilendirme Ofisi’nin “Şinciang’da Terörizm ve Aşırıcılığa Karşı Mücadele ve İnsan
Haklarının Korunması” başlıklı beyaz kitabı.
http://english.www.gov.cn/archive/white_paper/2019/03/18/content_281476567813306.htm

gözünde Doğu Türkistan’ın aslında Kürdistan projesiyle aynı düzlemde olduğunun itirafıdır.


Uygur Yalanlarında Saflaşma


Seyit Tümtürk kapı kapı dolaşarak CIA menşeli yalanların işportacılığını yapmaktadır.
Çin’in Uyguların dilini, dinini, kültürünü yasakladığını söylemektedir. Oysa Çin’in ulusal
parasında yer alan 5 dilden biri Uygurcadır. Şincian Uygur Özerk Bölgesi’nde kişi başına
düşen cami sayısı Türkiye’den fazladır. Uygurların kültürlerini araştırmak ve yaşatmak üzere
kamu bütçesinden milyarlarca Çin yuanı para harcanmaktadır. Uygur bölgesi, bütün Çin
içinde kalkınma bütçesinden en fazla pay alan özerk bölge konumundadır.
Tümtürk, her Uygur aileye bir Han kökenli Çinli sokulması mecburiyeti olduğu,
bunun da Uygur kızların zorla evlendirilmesiyle yapıldığı gibi akıl almaz bir yalanı İçişleri
Bakanı Süleyman Soylu’ya dahi söyleyebilmiştir. Ancak devlet bürokrasimiz, Dışişleri
Bakanlığı’nın Uygur halk ozanı Abdürrehim Heyit’in öldürüldüğü yalanı üzerinden Çin’in
kınanması hatasından ders çıkarmıştır ve yoğurdu üfleyerek yemektedir. Hem Uygur
ayrılıkçısı faaliyetlere mesafeli durarak hem de en son corona virüs salgınındaki gibi yapıcı
tavrıyla, ABD’nin on yıllardır dayattığı Çin düşmanlığı stratejisinden kopulduğunu
göstermektedir.
İlginçtir ki devlet kapıları suratına kapanan Seyit Tümtürk, soluğu CHP, İyi Parti ve
HDP yöneticilerinin yanında almaktadır. TBMM’ye Uygur meselesini kaşıyan önergeye aynı
partiler evet derken; Ak Parti ret, MHP çekimser oy kullanmıştır. PKK’nın yasal uzantısı
HDP’nin Uygur kışkırtıcılığında en ön safta yer alması başlı başına uyarıcıdır. Amerikancı ve
milli güçler arasındaki saflaşma, kendisini Uygur yalanlarında da göstermektedir.


Kışkırtmanın Hedefi Türkiye


Bunları söylediğimizde “bize Çin’i savunmayın” gibi itirazlar duyabiliyoruz. Çin, bir
buçuk milyarlık nüfusa sahip, dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda ilerleyen bir süper
güç. Bırakalım da kendisini savunsun. Bizim derdimiz Türkiye. Zaten bu Uygur
kışkırtmasının birinci hedefi de Türkiye’nin çıkarları.
Birincisi, bu yalanlarla Türkiye ile Çin arasında hızla gelişen ilişkileri tersine
çevrilmek isteniyor. Abdullah Gül ve Ahmet Davutoğlu zamanında olduğu gibi ABD
güdümlü Uygur ayrılıkçılığı desteklensin, Çin’le işbirliği potansiyeli baltalansın, Türkiye İpek
Yolu’nun inşasında değil, dinamitlenmesinde görev alsın. Böylece en büyük kayıp,
Atlantik’te hem ekonomisi hem de güvenliği tehlikeye giren Türkiye’nin olacaktır. Bu işin
yegâne kazananı da ABD ve onun güdümündeki terör örgütleri olacaktır. Tam da bu yüzden
FETÖ’nün sözcüleri, Uygur kışkırtıcılığı ve Çin düşmanlığının başını çekmektedir.
İkinci hedef de Türkiye’nin iç cephesini bölmektir. ABD’ye karşı Avrasya’daki ittifak
potansiyelini keşfeden milli güçler arasında Uygur hassasiyetini kaşıyarak ayrılık yaratmaktır.
Fakat ne mutlu ki, gerçek milliyetçiler giderek ABD etkisinden sıyrılarak Uygur meselesiyle
ilgili bir şey yapılacaksa, bunun ezberlere dayalı bir Çin düşmanlığından geçmediğini
anlamaktadır. Onurlu tavır görülmektedir: Türkiye’nin Çin politikası CIA yalanlarıyla ve

4 Sabahattin Önkibar, “Yaşasın Kürdistan Diyen Uygur Derneği”, Aydınlık, 14 Temmuz 2015,
https://www.aydinlik.com.tr/provokator-tumturk-un-kirli-hesaplari-yasasin-kurdistan-diyen-uygur-dernegi-
turkiye-ocak-2019

Washington’dan belirlenemez! Kaldı ki Uygur soydaşlarımıza yapılacak en büyük kötülük,
onları ABD’nin kucağına terk etmek olacaktır.


Yeni İpek Yolu’nun Güvenliği


Kuşbakışı bakıldığında ABD, Avrasya’nın iki kritik havzasını terörle tehdit etmekte ve
ayrılıkçılıkla kaşımaktadır: Türkiye’nin güneyi ve Çin’in kuzeybatısı. Buralar, sözde
Kürdistan ve sözde Doğu Türkistan coğrafyasıdır. Suriye’nin kuzeyinde PKK-YPG’yi on
binlerce tır silahla donatıp eğiten de Uygur bölgesindeki radikal İslamcı terörü palazlandıran
da ABD’dir. Tek kutuplu dünyası başına yıkılan ABD’nin yükselen Avrasya’ya karşı elindeki
yegâne koz, terör örgütleriyle istikrarsızlık yaratmak ve Gladyo marifetiyle ülkeler arasına
fitne sokmaktır.
Avrasya boyunca uzanan bir güvenlik kuşağı, 21. yüzyılın en büyük projesi olan ve
bütün dünyaya huzur ve refah vadeden Kuşak ve Yol İnisiyatifi’nin de zeminidir. Ticaretin
altın kuralıdır: Güvenlik olmazsa, kervan yürümez. Türklerin tarihi bir rol oynayacağı Yeni
İpek Yolu, bölücü ve yobaz teröre karşı Avrasya ülkelerinin çeliğiyle, Amerikan yalanlarına
karşı Avrasya ülkeleri arasında doğru bilgiye dayanan gönül köprüleriyle korunacaktır.

Işıkgün Akfırat
TGB Genel Başkan Yardımcısı
Boğaziçi Üniversitesi Felsefe