Türkiye’de emperyalizmin piyonluğunu yapanlar önceden Atatürk’le açıktan çarpışırlardı. Bugün geldiğimiz noktada Atatürkler de çarpışıyor. Çünkü bugün iki Atatürk var. Birincisi, Türklerin binlerce yıllık imparatorluk geleneğinin içinden çıkan, 200 yıllık vatan ve hürriyet mücadelemizin lideri. Diğeri ise Atatürk’le baş edemeyeceğini anlayan emperyalist merkezlerden üretilen sahte bir Atatürk! Kılık kıyafete, şekle; birkaç özlü söze, bir hüzünlü türküye; yıkılmış masalara, karamsar yarınlara sıkıştırılmış içi boş bir Atatürk! Atatürk’ü yenemeyeceklerini fark ettikleri için Atatürk’e Atatürk’le karşı koymaya çalışıyorlar. Atatürk’ü nasıl yenebilirdiniz? Sahte bir Atatürk yaratarak… Yakın tarihimiz işte bu iki Atatürk’ün kıyasıya mücadele tarihidir!
Emperyalizmin En Azılı Düşmanı Atatürk!
Emperyalist merkezlerde içi boşaltılarak sahte bir Atatürkçülük imal edilmesinin sebebi var elbet. Atatürk bu topraklarda emperyalizme karşı tam bağımsızlık programının lideridir. Atatürk, 100 yıl öncesinde 1. İstiklal Savaşımızı başarıya ulaştıran; başı dik, bağımsız Türkiye’yi kuran, Türk Mucizesi’ni yaratan mücadelenin lideridir.
Bunun için vefatının üzerinden 83 yıl geçmiş olsa da emperyalizmin en azılı düşmanı hala Atatürk’tür!
Ülkemiz 100 yıl öncekine benzeyen koşullar içerisinde. Dün yedi düvele karşı verdiğimiz mücadelede bugün düşmanın ismi değişse de özü birdir. Mücadele aynı olduğu için 100 yıl öncesinden bize bırakılan mirasına sarılıyoruz, Atatürk’te birleşiyoruz.
Emperyalizmin sahte Atatürkçülük yaratmasının sebebi burada saklı.
Devrimci Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün hayatı ve geride bıraktığı köklü miras Türkiye’nin önünü açacak eşsiz deneyimlerle dolu. Bu eşsiz deneyimler Türkiye’nin bugün bütün sorunlarını çözecek gücü içinde barındırmaktadır. Bu kaynağı kurutmak isteyenler Atatürk’ü sahteleştirmek zorundadır.
Tarihin Maddesini Anlayanlar Tarih Yapar
Tarihin maddesini anlamak ona müdahale edebilmenin ön şartıdır. Atatürk’ün liderliğinin sırrı tarihin maddesini anlamasından gelir. Atatürk 1905 yılında genç bir zabitken not defterine “Evvelâ sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı.” yazmıştı(1). Atatürk’ün kendi ağzından, tarihin maddesini anlamanın yöntemi! Bu cümledeki sosyalist kelimesi ideoloji olan sosyalizmi anlatmıyor. Bilimselliği ifade ediyor. Bu fikrini yıllar sonra her şeyi başarıp “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir!” diyerek tekrar ediyor.
Hayatın maddesi sürekli akar. Bu da tarihi sabit değil, hareketli kılar. Bu hareket aynı zamanda eylem demektir ve insanoğlunun bildiği her şey bu eylem içinde anlam kazanır. Dolayısıyla bilmek yapmak içindir. İnsan, doğaya planlı bir şekilde müdahale edebildiği için diğer canlılardan ayrılır. Bildiğimiz her şey bu müdahale sırasında anlam kazanır ve gene bildiğimiz her şeyi bu eylemliliğin sonucunda öğreniriz. Bu yüzden bilimde ortaya atılan her teori deneyle ölçülmek zorundadır.
Hayatı anlamlandırmak ve tarihi öğrenmek isteyenler için de bu geçerlidir. Hayatı anlamak isteyen kişi ona müdahale etmek zorundadır. Toplumsal bir varlık olarak insan, topluma müdahale edebildiği kadar hayata anlam katar. Toplumu dönüştürmenin, hayata müdahale etmenin yolu teşkilatlı olmaktan geçer.
Çölde Saklı Olan Hayatı Görmek
Atatürk demek teşkilatlı mücadele demektir. Lise sıralarında arkadaşlarıyla dergi çıkarmaya çalışan, Abdülhamit tarafından sürüldüğü Şam çöllerinde vatanın kurtuluşu için Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’ni kuran, daha sonra İttihat ve Terakki Merkez-i Umumi (genel merkez) üyesi olan ve Samsun’a çıkmadan önce de (Ay Yıldız Cemiyeti), Samsun’a çıktıktan sonra da ilk işi teşkilat kurmak olan bir lider başka şekilde tarif edilemez. Teşkilata verdiği önemi kendi ağzından okuyalım:
İngiliz mandasının kurtuluş olduğunu savunan, Hürriyet ve İtilaf Fırkası üyesi Refi Cevat Bey 5 Şubat 1919’da Mustafa Kemal Paşa ile Şişli’deki evinde röportaj yapmaktadır. Röportaj sonrasında sohbet etmektedirler. Refi Cevat Bey daha sonra Sadi Borak’a bu sohbeti şöyle anlatır (2):
– Paşam, milli direniş, Güzel. Ama neyle? Hangi askerle, hangi silahla, hangi parayla? Maalesef Paşam, kupkuru bir çölden farksız oldu bu güzel vatanımız.
-Öyle görünür Refi Cevat Bey, öyle görünür. Ama çölden bir hayat çıkarmak lazımdır. Çöl sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır. Bu teşkilat organize edilebilirse vatan da millet de kurtulur.
Röportaj sonrası Refi Cevat Bey matbaaya gider. Arkadaşları röportajın nasıl geçtiğini sorarlar. Cevabı şu olur:
Şu sıralar Anadolu’ya geçilir, orada teşkilat kurulur, vatan bağımsızlığına kavuşur, millet de özgürlüğüne kavuşurmuş, anladınız mı arkadaşlar: Bu deli değil, zır deliymiş.
Hep Teşkilatlı Hep Teşkilatçı
Peki sıradan insanların delilik dediği bu olay nasıl başarıldı? Atatürk gökten zembille indiği için değil elbette. Bu başarının sırrı, devrimin liderinin “Çöl sanılan bu alemde saklı ve kuvvetli hayat vardır. O, Türk milletidir. Eksik olan şey teşkilattır.” sözlerinde saklıdır. O kuvvetli hayat teşkilatlı bir güce dönüştüğü için başarı gelmiştir.
Nitekim Samsun’a çıktıktan sonra ilk işi toplanacak bir kongre çağrısı yapmak ve orada Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’ni kurmak olmuştur. Silaha silahla karşılık verilir. Önce o silahı temin edecek meclis ve o silahı tutacak insan gerekir. O insanı bulmak ve meclisi toplamak içinse iktidar gerekir. Eğer teşkilatsız ve tek başına bir şekilde işe başlasaydı tarih onu Atatürk olarak değil, vatansever bir maceracı olarak yazacaktı. Onun silahını tutanlar ise bireysel maceracılar değil, çöl sanılan alemdeki saklı hayat olan Anadolu köylüleridir. Onlar herhangi bir ordu değildir, BMM Orduları’dır. Atatürk “İlk hedefiniz Akdeniz” emrini verirken emrini orduya vermemiştir. BMM Ordularına vermiştir. Çünkü o ordu, teşkilatın içinden çıkan ordudur. Ordumuz elinde çeşitli silahlar bulunan bir kuvvet değildir. Milletin iradesine dayanan teşkilatın silahlı birliğidir. Nitekim Atatürk TBMM 5. Dönem 3. Yasama Yılı Açılış konuşmasında:
“Ordumuz, Türk birliğinin, Türk gücü ve yeteneğinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir simgesidir.
Ordumuz Türk topraklarının ve Türkiye idealini gerçekleştirmek için yapmakta olduğumuz sistemli çalışmaların yenilmesi imkansız güvencesidir.” (3) diyerek ordunun önemini ortaya koymaktadır.
O ordunun başaracağı en başından bellidir. 1906’da Vatan ve Hürriyet Cemiyeti’nin Selanik Şubesi’ni kurarken söylediği sözler bunu göstermektedir:
“… bizden önce birçok girişimler yapılmıştır. Fakat onlar başarılı olamadılar. Çünkü işe teşkilatsız başladılar. Bu kuracağımız teşkilat ile mutlaka ve elbette başarılı olacağız. Vatan ve milleti kurtaracağız.” (4)
Peki teşkilat sadece devrim dönemlerinde mi gereklidir? Atatürk bu soruya sözlü olarak değil ama hayatıyla yanıt vermiştir. Harbiye’de istibdat yıllarında da, Trablusgarp’ta aşiretleri birleştirmeye çalışırken de, savaşın en zor anında askerine ölmeyi emrederken de örgütlüdür; devrimin önderi olduğu, arasız devrimlerin ilan edildiği yıllarda ve hasta yatağında Hatay’ı anavatana katma mücadelesinde de örgütlüdür. Koşullar ne olursa olsun, her şart altında her alanda teşkilatla mücadele etmiştir.
Atatürk’ün dış politikada attığı adımlarda da teşkilat yaratma gayesi vardır. Sadabat Paktı’yla, Balkan Antantı’yla, bölgede konfederasyon (5) girişimiyle günün mazlum milletleriyle emperyalist saldırganlığına karşı birlikte karşı koymayı hedeflemiştir. Sadece bununla sınırlı değildir Atatürk’ün teşkilatçılığı. Çünkü teşkilat aynı zamanda yeni bir toplum kurmanın aracıdır. Atatürk Türkiye’nin vatan ve hürriyet mücadelesinde geçmişten dersler çıkarmayı bilmiştir. İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne yönelik eleştirileri teşkilatçılığın sadece insanları bir araya toplamaktan ibaret olmadığı bunun bir programa dayanması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bu konular hakkında Ali Fuat’a:
“Meşrutiyet’in ilanı yeter çare olamaz. Cemiyetin bir siyasi parti olarak hükümeti, Meşrutiyet’in ilanından sonra ele alması lazımdır. Parti, önceden bu vazifesini hazırlamış ve ne yapacağını programlamış olmalıdır. Aksi takdirde, ikinci meşrutiyet de birincisinin akıbetine uğrar.” (6) Diyerek programın yani stratejinin önemine vurgu yapmaktadır.
İşte bu olaylardan da tecrübe çıkaran Atatürk bir programı iktidar yapmanın ve halkı dönüştürme amacı olan teşkilatı hayatın her alanına yaymıştır. Türk Devrimi’nden sonra “10 yılda 15 milyon her yaştan genç” bu ufukla yaratılabilmiştir. Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu, Halkevleri, Türk Ocakları başta olmak üzere atılan adımlar Atatürk’ün milli devlet programını hayata geçirmenin teşkilatları olmuştur.
16 Eylül 1924’te kurduğu en büyük teşkilatı Halk Partisi’ni tarif ederken “Halk Partisi, hiçbir safsataya iltifat etmeyerek Türk Cumhuriyeti’ni kuran inkılapçı bir ruhun bütün millette kendisini gösteren örgütlenişidir.” Demekte ve teşkilatı milletin inkılapçı bir ruh etrafında örgütlenmesinin merkezine oturtmaktadır. Fakat bugün bu büyük geleneğin zerresi CHP’de bulunmamaktadır. İnkılapçı ruhla donanmak bir yana mevcut CHP kendi kuruluş tarihini ve programını inkâr etmektedir! İşte emperyalistlerin Atatürk’ün içini boşaltma projesi!
Gardroplara Sığmayan Teşkilatçılık
Yazımızın başında emperyalizmin Atatürk’e Atatürk’le karşı koymaya çalıştığından bahsetmiştik. Bir yanda yukarıda bahsettiğimiz her zerresiyle Türk milletine ait olan Atatürk var, diğer tarafta ise rakı masalarında, beyaz leblebilerle anılan Atatürk var. Bunlara gardırop Atatürkçüleri diyoruz. Çünkü onlar için Atatürkçülük bir devrim programı değil, bir dış görünüşe, şekle indirilmiş bir yaşam tarzıdır. Atatürk’ü gardropa sıkıştırmaya çalışanlara yardım etmek için sistem, Atatürkçülüğün içini boşaltma noktasında elinden geleni yapmıştır. Atatürk gardıroba sıkıştırılacak ki Türkiye 2. İstiklal Savaşı’nda pusulasız kalsın. Türk milleti doğru program etrafında örgütleneceği teşkilatından kopartılsın.
Bir şeyin içini boşaltacaksanız öncelikle ondaki en büyük parçayı çekmek zorundasınız. Bu sebeple sistem Atatürk’ün teşkilatçılığını Atatürk’ten koparmaya çalışmaktadır. Teşkilatsız kalan Atatürk bugün mazlum milletlerin karşısında çöken Batı Medeniyeti’ne sarılanların geçmişidir. Teşkilatlı Atatürk ise Atatürk’ün devrimini tamamlayacak olan TGB’lilerin geçmişi, bugünü ve geleceğidir.
Atatürk’ün teşkilatçılığını gardıroplarına sıkıştıramayanlar için Atatürk bu dünyadan değildir. Başka bir dünyadan “bizi terbiye etmek için” gönderilmiştir ama biz terbiye olmamışızdır. Atatürk başka bir ülkede doğsa onun için çok daha iyi olurdu bunlara göre. Atatürk’ün gönderildiği dünya şüphesiz bu kişilerin hayal dünyasıdır.
Bizim içinse Atatürk bizdendir. Türk milletinin bağrından çıkmıştır. Her anında milleti için çabalamıştır, her şart altında mücadele etmiştir. Teşkilat onun için en başta gelir. Böyle olduğu için 1881’de Selanik’te doğan Mustafa, 1938’de gözlerini Atatürk olarak kapamıştır. Sırtını her zaman milletine dayadığı için milleti ona Atatürk adını vermiştir.
Hep 20 Yaşındaki Mustafa Kemaller TGB’de Buluşuyor
Çocukluk arkadaşı Nuri Conker’le sohbet ederken Nuri Conker Atatürk’e “Düşünmelisiniz ki, eğer ölürseniz; heykelinizi paramparça ederler. Yaptıklarınızın hiçbiri ayakta kalmaz. Çok yaşamağa bakmalısınız” der.
Atatürk’ün cevabı sade ve nettir:
“Unutmayınız ki Mustafa Kemaller 20 yaşındadır!” (7)
Dünyaya damga vurmuş Türk Devrimi’nin başarısının sırrı baştan sona doğru program etrafında teşkilatlanmadadır.
2. İstiklal Savaşımızı başarıya ulaştıracak şey de budur. Ne mutlu ki Türkiye’nin teröre karşı amasız bir mücadele verdiği, Asya’nın mazlumlarıyla buluştuğu günlerin içerisindeyiz. Türkiye’nin vatanseverleri olarak verdiğimiz kararlı mücadele bu süreci yarattı.
Şimdi önümüzdeki görev Kemalist Devrimi tamamlayacak vatanseverlerin, üreticilerin milli hükümetini kurmaktır.
Bunun için Atatürk gibi olacağız! Atatürk teşkilatsız olmaz, teşkilatsız Atatürk olunmaz.
Atatürk’ü gardıroplara sıkıştıramayacaklar, teşkilatımız var! Türkiye’nin dört bir yanında Atatürkçü, vatansever gençlerin teşkilatı, Türkiye Gençlik Birliği var. Görevi Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nden alan, “yurdunu alçaklara uğratmamak” için göğsünü siper etmeye hazır TGB var.
Türk gençliğini TGB’de birleştireceğiz, İkinci İstiklal Savaşımızı başarıya ulaştıracağız. Söz veriyoruz!
Hepimiz Atatürk’üz, Görevlere Hazırız, Türkiye’nin Sigortasıyız!
Berke Mustafa Berkil
Türkiye Gençlik Birliği Genel Sekreteri
Kaynaklar
(1) Atatürk’ün Bütün Eserleri, ATABE, Cilt 1, Kaynak Yay., İstanbul, 1998, s.15
(2) Atatürk’ün İstanbul’daki Çalışmaları, Sadi Borak, Kaynak Yay., İstanbul, s.207
(3) Atatürk’ün TBMM 5. Dönem 3. Yasama Yılı Açılış konuşması, https://www5.tbmm.gov.tr/tarihce/ataturk_konusma/5d3yy.htm
(4)Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.1, Kaynak Yayınları, İstanbul, 1998, s. 32.
(5) Atatürk’ün Suriye ve Irak ile Konfederasyon/Federasyon Girşimi, Doğu Perinçek,
(6) Atatürk ve Teşkilatçılık, Tugay Şen, Kaynak Yay., İstanbul, Haziran 2013, s.46
(7) Atatürk (Muhtelif Cepheleriyle), Kemal Arıburnu, Ankara: 1953, s. 12.
Kırmızı Beyaz Dergisi
Türkiye'nin en uzun soluklu gençlik dergisi!