Siyasi partilerin hepsinde gençliğe dair yükselen bir ilgi var. Erken seçimin tartışıldığı, herhangi bir ittifakın %50+1 oranını sağlayamadığı koşullarda Türk gençliği oy avcılarının hedefi haline geldi. Ancak sistem partilerinin Türk gençliğini avlamak için çıktığı bu yolda başarıya ulaşmaları pek de mümkün görünmüyor. Türk gençliğinin sorunlarından bihaber, gençliğin karakterinden bihaber hareket eden siyasi partilerin gençliği avlamak için yaptıklarına bakın.
Ak Parti, gençlikten oy alabilmek için e-spor turnuvaları yapıyor, hippi minibüslerin önünde karton bardaktan kahve içiyor, bol keseden internet dağıtıyor…
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu çektiği videoda iktidara geldiğinde Türk gençliğine 1 adet telefon, 1 adet oyun konsolu ve 1 adet arabayı ÖTV’siz vereceğini vaat etti.
İyi Parti Counter Strike oyunu oynayarak gençliği tavlamaya çalışıyor.
PKK’nın siyasi kolu HDP ise gençlerimizi dağa kaçırıyor, oyun yaşındaki çocuklarımızın eline silah veriyor!
Birkaç parti dışında bütün partiler Netflix dizileriyle, oyun konsollarıyla, Twitch yayınlarıyla, kısaca Türk gençliğini küreselleşmenin çürüyen kültürüyle avlamaya çalışıyor.
Peki sistemin bu izansız vaatleri Türk gençliğini tavlayabilir mi?
Sistemin Türk Genci Projesi
Gençlik tartışması bir gelecek tartışmasıdır. Mustafa Kemal Atatürk, Türk gençliğini tarif ederken hayal ettiği Türkiye’yi tarif etmektedir. Bağımsız, başı dik, Türk devrimine ve Altı Ok’a sırtını yaslayan bir Türkiye ve Türk gençliği tasvir etmektedir.
Emperyalizmin paramparça ettiği bir ülkeden, işgalcilerin boyunduruğu altında kalan bir toplumdan; bağımsız bir devlet, bağımsız bir millet, Türk milleti doğdu. Emperyalist devletlerin pazarına el koyduğu, sanayisi olmayan, köylüsünün boynu bükülmüş bir vatan toprağı devrimle birlikte 1930’lu yıllarda dünyanın en hızlı gelişen ikinci ekonomisi oldu. Bu ilerleyişi sürdürmenin sırrı ise arasız devrimler stratejisiydi. Bu stratejinin uygulanabilirliğinin anahtarı gençliktir. Türk devrimini müdafaa edecek ve koruyacak olan gençlik ise milletine ve vatanına bağlı devrimci bir gençlik olmak zorundaydı. Mustafa Kemal Atatürk o sebeple gençliğe dair tüm söylediklerinde Türk gençliğinin devrimci karakterini öne çıkardı.
Bugün ise siyasi partilerden tutun da birçok gazeteciye ve yazarlara kadar herkes bambaşka gençlik tanımlamaları yapmaktadır. Türk gençliğini en iyi biz tanırız diye yola çıkanlar tarafından gençliğin sorunlarından uzak, sorunları çözmeye yönelik olmayan, sistemin tüketim kültürüne boğulmuş bir tanımlar yapılıyor. Meclis kürsülerinden bu tanımlar dillendiriliyor.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin meclis toplantısında yaptığı konuşmada; Z kuşağı hayatı sorgulayan bir kuşak, gençler baskıcı yönetim istemiyor, gençler bir politik alanın unsuru olmak istemiyor gibi cümlelerle gençlik tahlilini yapıyor.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın da tahlili çok farklı değil:
“İçi boş, köpük konuşmaları dinlemiyorlar, bunlara kulakları kapatıyorlar. Onlara ulaşmak sosyal medyadan daha kolay. O kuşakta da ülkeye dair karamsarlık var, üzülüyorum.”
Kılıçdaroğlu’nun yaptığı tahlilden özlemini duyduğu dünyayı ve bu dünyayı kuracak gençlik hayalini son vaatlerinden rahatlıkla okuyabiliyoruz. Sayın Kılıçdaroğlu daha önce de yaptığı açıklamada “Gençlik, dikta yönetim istemiyor” sözleriyle yaratıcı yıkıcılık planları çerçevesinde Türk gençliğine Tayyip Erdoğan’ı devirme görevi veriyor. Bu görevin ödülü de ÖTV’siz birer telefon ve oyun konsolu..
Bu açıklamasını gençlikten oy almak için çaresizce ortaya atılan ucuz ve sorunlardan uzak vaatler olarak da görebiliriz. Ancak bunun altında çok daha vahim bir durum görülmektedir. Kılıçdaroğlu’nun aklındaki Türk gençliği; bir adet telefon ve bir adet oyun konsolu elde ettiğinde hayata dair bütün kaygıları son bulan, yaşamına dair tek özlemi birkaç tane teknolojik alet haline gelmiş bir gençlik.
Biz bu gençliği bir yerlerden hatırlıyoruz, AB Türkiye Temsilcisi Karen Fogg e-postalarında Türk genci projesini 20 yıl önce ilan etmişti: “Türk gençliğini milli kimliğinden koparmak”
Onların hayallerini süsleyen Türk gençliği; üretmeyen, düşünmeyen, renksiz ve kokusuz bir gençlik…
Çürüyen Emperyalizmin Tüketim Kültürü
Her sistem varlığını korumak ve sürdürülebilirliğini sağlamak için kendi kültürünü yaratmak zorundadır. Kendi kültürünü yaratamayan sistemler kısa vadede ölüme mahkûm olur.
Kapitalizm 20. yüzyıl ile emperyalist bir karakter kazandı ve ilericiliğini kaybetti. Bu kazandığı karakteriyle emperyalist devletler ezilen milletlerin pazarlarını ele geçirmek, her türlü kaynağı sömürmek için yıllardır milli devletlere hunharca, her kanaldan saldırıyor. 1. ve 2. Dünya Savaşları, Soğuk Savaş dönemi, Körfez Savaşları, Irak’ın işgali, Afganistan işgali, Suriye’ye 10 yıldır yapılanlar ve sayısız bombalar, terör saldırıları…
Silahla yapılan bunca saldırının yanında son tahlilde mafyalaşan emperyalist sistem kendi insanını da yaratmak için çalışmayı es geçmedi. Üretimden kopan, doğaya savaş açan, üretenlerin kaybettiği vurguncuların ve mafyanın kazandığı bir sistemi sürdürecek olan gençlik nasıl bir karaktere sahip olmalıdır?
İşte bu sorunun cevabını sistem önümüze Z kuşağı olarak sunuyor. Her kafasına esenin çeşitli özelliklerini sıraladığı bu kuşak “teknolojiye yatkınlık, özgürlük, sorgulayan” gibi genel doğruların arkasından sinsice sunulan argümanlarla birlikte tüketim bağımlısı, asalak bir gençlik olarak anlatılıyor. İnsanlığın belki de en kutsal değeri emeğe, üretime ve yaratıcılığa cephe açan sistem; emek harcamadan, zahmetsiz kazanmayı, asalaklığı, vurgunculuğu, kolaycılığı ve sınırsız tüketim hırsını dünya gençliğine dayatıyor.
Dayatıyor ve dayatmak zorunda çünkü gençliğin insanın en temel özelliği olan üretimden kopmasını, ailesini ve milli değerlerini terk etmesini, kendi doğasına ve cinsiyetine savaş açmasını istiyor. Bunu da yapabilmenin yolu kapsamlı bir müdahaleden geçiyor. Emperyalizm bu sebeple yıllardır gençliği çeşitli araçlarla, türlü yollarla hedef alıyor. Bugün geldiğimiz noktada insanların tüm boş zamanına göz dikmiş olan sistem; sosyal medya araçlarıyla, Netflix gibi platformlarla, dergilerle, kitaplarla, dizilerle, şarkılarla, insanın dokunduğu her şeyle çürümüş kültürünü empoze etmeye çalışıyor.
Peki Mustafa Kemal Atatürk’ün “Benim anladığım gençlik, bu devrimin fikirlerini ve ideolojilerini benimseyip, gelecek nesillere götürecek kimselerdir. Benim nazarımda yirmi yaşında bir yobaz ihtiyardır. Yetmiş yaşında bir idealist de güçlü bir gençtir.” sözleriyle tanımlayıp “Ey Türk Gençliği” diye seslenip Türkiye Cumhuriyeti’ni emanet ettiği gençliğin sorunu bir telefon veya oyun konsolu olabilir mi? Bunu sistem düşünmez o kendi yaratacağı insana odaklanır. Televizyonlarda her gün dağıtılan bu vaatler de işte sistemin yaratacağı insana yöneliktir. O kürsülerde bir gün işsizlik, milli eğitim konuşulmaz. Gençliğin toplumdan koparılıp telefon ekranlarına, son model arabalara hapsedilmesi konuşulur.
Türk Gençliğinin Gerçek Sorunları
Türk gençliği, Türk milletinden bağımsız bir topluluk değil. Türk milletinin sorunları Türk gençliğinin de sorunlarıdır. Ancak sorunların yansıması farklıdır diyebiliriz. Bugün Türk milletinin de Türk gençliğinin de başat sorunları güvenlik ve ekonomidir. Türkiye, dört tarafından kuşatılmaya çalışılan bir ülke; Doğu Akdeniz’de ABD’nin başını çektiği bir blok Mavi Vatanımızı tehdit ediyor, Suriye’de PKK/PYD sınırlarımızı tehdit ediyor, ABD Dedeağaç’ta askeri yığınak yaparak silahlarını bize doğrultuyor. Bu koşullarda, Mehmetçiğimiz PKK’ya karşı silahla mücadele yürütürken, donanmamız Mavi Vatanımızı cansiperane savunurken derdi oyun konsolu almak olan, hayatının odağına bir tane telefonu koymuş olan Türk gençliği nerededir? Göremiyoruz.
Türkiye’de yükselen bir ekonomik sorun var. 40 yıllık serbest piyasa ekonomisinin acı faturası bugünlerde yaşanmaktadır. Yükselen bir enflasyon, yükselen bir hayat pahalılığının karşısında geçim sıkıntısı söz konusudur. Çiftçilerimiz, köylülerimiz toprağını ekmekte zorluklar çekmektedir; su sorunu, tohum sorunu, ilaç sorunu, mazot sorunu… Üreticilerin üretemediği, işçilerin geçimini sağlamakta zorlandığı koşullarda gençlik de geleceğinden kaygı duymaktadır.
Eğitim sistemi bu geleceksizlik kaygısını daha da perçinleyecek durumdadır. Herhangi bir plana dayanmayan, yıllardır süregelen yarış mantığıyla adeta işsizliği geciktirme kurumlarına dönen üniversiteler ihtiyacın çok ötesinde sosyolog, iktisatçı ve mühendis yetiştirmektedir. Doğal olarak bunun sonucunda üniversite mezunlarımız ya bölümleriyle ilgisi olmayan yerlerde çalışmakta ya işsiz kalmakta ya da yüksek lisans ile işsizliklerini geciktirmektedirler.
Evet Türk gençliği ekonomik sorunlarla baş etmeye çalışıyor. Hayat pahalılığı ailesinden aldığı harçlık ile geçinen öğrenciyi yoruyor, okuduğu üniversitede nitelikli bir eğitim alamıyor, hangi eğitimi alsa da mezuniyetinden sonra iş bulmakta güçlük çekiyor, belki evlenmek istiyor ama emlak ve mobilya fiyatları buna izin vermiyor. Peki Türkiye’deki sistem partilerimiz Türk gençliğinin bu sorunlarına nasıl bir çözüm üretiyor?
Birisi çay fırlatıyor, bir diğeri ise XBOX fırlatıyor.
Birisi bir adet telefonu vergisiz veriyor, diğeri bol bol internet veriyor.
Birisi e-spor turnuvası yapıyor, bir diğeri Spotify listesi yayınlıyor.
Twitch’te yayınlara çıkılıyor, animasyon videolar çekiliyor, gençlere özel tivitler atılıyor…
Bol keseden atılıyor, hayaller dağıtılıyor satılıyor. Sanırsınız toz pembe bir Netflix dizisinde yaşıyoruz.
Zorluklar Devrimcilikle Aşılır
Bugün Türkiye zorluklarla mücadele etmektedir, önümüzde daha da büyük zorluklar olacaktır. Bu zorlukları ancak devrimci bir program aşabilir. O devrimci program da 100 yıl önce Atatürk önderliğinde bu topraklarda başarılı şekilde uygulanmıştır: Kemalist Devrim.
Ekonomik sorunun özü sistemdir. Atlantik sisteminin serbest piyasa ekonomisine bağlanan Türkiye borç batağına sürüklenmiştir. Bu bataklıktan çıkışın reçetesi ise devletçiliktir. Devletin planladığı ve yürüttüğü bir üretim ekonomisi çözümün ta kendisidir. Türkiye üretmek zorundadır; enflasyon, hayat pahalılığı, geçim sorunu hepsi üretimle çözülecektir. İşsizlik sorunu üretmeme sorunundan kaynaklanmaktadır. Türkiye’nin üretim devriminde en büyük dayanağı insanı olacaktır, üretimi insanımız yapacaktır. Bu sayede işsizlik diye bir sorunumuz kalmayacak.
Eğitim sisteminin sorunu plansızlıktır. Planlı bir devlet politikası, insanını da bu doğrultuda yetiştirecektir. İşte o zaman Türkiye’nin ihtiyacı kim ise üniversiteler de onu yetiştirecektir.
Türkiye’nin önünde yeniden devrimler vardır. Bu devrimler yapacak olan kuvvet Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinden görev alan Türk gençliğidir. Türk gençliği Türkiye’nin aydınlık geleceğidir. Türk milletinin 150 yıllık emperyalizm ile mücadele mirasını sırtlayan Genç Türkler bugün içinde bulunduğumuz 2. İstiklal Savaşı’nı zaferlerle taçlandıracaktır. Sistem partilerinin izansız vaatleri Türk gençliğinin yazacağı tarihin kenarında kalacaktır.
Çünkü tarihi sadaka dağıtanlar değil, devrim yapanlar yazmıştır. Kemalist Devrim’de de böyle olmuştur. Yer yer milli bağımsızlığı dahi göz ardı ederek gençliğe geçici kişisel çıkarlar vaat edenler silinip gitmiştir. Atatürk gibi gençliğe üretim yapma fırsatı verenler, gençliğin gelecek kaygısını güçlü ve aydınlık bir Türkiye kurarak aşanlar tarihe yazılmıştır.
Kırmızı Beyaz Dergisi
Türkiye'nin en uzun soluklu gençlik dergisi!