Artlarından niceleri geldi ki onlar gibi olmaya çalıştı. Ne efsaneler uyduruldu ne abartmalar yapıldı ne türküler söylendi ne ağıtlar yakıldı ve ne yazılar yazıldı. Bazıları iyi andı bazıları kötü. Ama yazan çizen herkes bir saygı ile yaklaştı.
Tarihin gördüğü en büyük devlet adamlarından birisi olan Nizamülmülk; Nizamiye medreseleri, bayındırlık faaliyeti çerçevesinde yapılan yollar, köprüler, hanlar, hamamlar bazıları günümüze kadar ulaştı. Kurduğu ikta ve devşirme sistemi kendinden sonra gelen Osmanlı devletinin dahi temel politikasını oluşturdu. Yazdığı Siyaset-Name ile de ölümsüz bir esere daha imza attı.
Diğer tarafta ise temsilciliğini üstlendiği dini ve siyasal akımı dönemin tarihsel koşulları içerisinde Selçuklu devleti ve doğrudan Nizamülmülk ile karşı karşıya getirmiş birisi. Hasan Sabbah. Alamut kalesinde kurduğu korku imparatorluğu ile şu an bile çocukları korkutmak için masallarda adı geçirilen isim. Kurduğu fedai sistemi ile birlikte belki de tarihte ilk kez sistemli bir şekilde terör eylemleri gerçekleştirdi.
Bu isimler için köşe yazıları da koca ciltlerde yazıldı. Biz de kendimize ayrılan köşede olabildiğince bir yazı çıkartmaya çalıştık.
BÜYÜK DEVLET ADAMI: NİZAMÜLMÜLK
Devrin en ünlü veziri Bağdat, İsfahan, Nişabur, Belh, Herat, Basra, Musul’daki Nizamiye Medreselerini kurdurdu. O günün Nizamiye üniversiteleri adını Nizamülmülk’ten almıştır. Bu okullar daha sonra hem İslam ülkeleri hem de batı Avrupa üniversitelerinin temelini oluşturdu. Nizam öğrencilere sağlanan yurt ve burs hizmetlerinin mucididir. Devletin toprak idaresi hukukunun ikta sistemini oluşturmuştur. Türk devletlerinde ilk kez gelir-gider raporları onun zamanında hazırlanmıştır. Dünyadaki ilk istihbaratın oluşturulması yine ona nasip olmuştur. İşte Nizam adına yaraşır bir şekilde dünya tarihinin gelmiş geçmiş en büyük devlet adamlarından birisi olarak bilinir.
Nizamülmülk tarafından kaleme alınan Siyasetname’de dini anlam içerisinde devlet işleri, yönetime dair ilke ve düşünceler yer alır. Selçuklu Devleti’nde vezirlik yapan Farisi Nizam eserinde Türk ve Fars siyaset anlayışı ve dönemin yaygın siyasi görüşleri hakkında bilgi verir. Hatta saray entrikalarına atfen kitabının bazı bölümlerinde bu konuyu işler. Kitabının altı bölümü olduğu gibi İsmaililere ayrılmıştı. Nizamülmülk hem siyasi çevreyi hem saray entrikalarını hem de bölgedeki inanç çevre profilini çıkarmıştı.
HASAN SABBAH ve GÜÇLENMESİ
Tapınak Şovalyelerinden bilgisayar oyunlarına, efsanelerden günümüz dizilerine, adını yüzlerce yıl devam ettirmeyi başaran Hasan Sabbah İslam’ın İsmaililik mezhebine dayalı olarak oluşturduğu Haşhaşin tarikatının bilinen lideridir. Kendini iyi yetiştirmiş üst düzey dini bilgi birikime sahip otoriter bir kişiliktir.
Hasan Sabbah, bir daiden1 etkilenerek İsmailîyye2 mezhebini kabul etmiş ve Halife’nin ölümü sonucu yeni halife konusunda ayrışan mezhep ikiye bölünmüştür. Halifenin Nizari3 olması gerektiğini savunan Hasan Sabbah kendi düşüncesini yaymak ve etrafına mürit toplamak amacıyla Maveün-nehir’de ve Fars coğrafyasında toplantılar yaparak fetvalar vererek etrafına mürit toplamaya başlamıştır.
Nizamülmülk bu tehlikeyi görmüş ve önlem alabilmek amacıyla askeri, siyasi, dini ve fikri anlamda mücadele yürütmüştür. Bu mücadeleler ve yükselen İsmaili nefreti karşısında Hasan Sabbah kendi mezhebine uygun bir kale olarak gördüğü erişilmesi ve elde edilmesi zor olan Alamut Kalesi’ni alarak kendi mezhebinin merkezi haline getirmiştir. Bu tarihten sonra 166 yıl boyunca Haşhaşi’lik buradan yayılacak, suikastlar buradan organize edilecektir.
HASAN SABBAH VE NİZAMÜLMÜLK MÜCADELESİ
1090 yılında Alamut Kalesi’ni ele geçiren Hasan Sabbah, Selçuklu hâkimiyetini yıpratıcı faaliyetleri de bizzat buradan yönetiyordu. Hasan Sabbah, korku ortamı oluşturmak veya kendisine engel olduğunu düşündüğü kişiyi ortadan kaldırma konusunda oldukça rahat davranıyordu. Nizâmülmülk de ona karşı verdiği mücadeleyi birkaç sahada aynı zamanda devam ettiriyor ve Müslümanların başına bela olan bu yapılanmayı kökünden kazıma niyeti taşıyordu.
Batiniler’e karşı verilen mücadelenin belki de en önemli ayağı ise fikrî mücadeleydi. Zira Hasan Sabbah’ın kurduğu yapı her ne kadar bir terör örgütü idiyse de bir fikre de sahipti ve bu fikir sayesinde halktan ikna edebildiği kişilerle kendisine destekçi buluyordu. Nizamülmülk tarafından kurulan Nizamiye Medreseleri de işte tam da burada hayati bir önem kazanıyordu. Buradan yetişen alimlerle Hasan Sabbah’ın savunduğu tezin aslında ne kadar da köksüz olduğu ispat edilmeye çalışılıyordu. Gazali bu dönemde Nizamiye Medresesi’nde müderristi ve Batınilik ile ciddi bir mücadele içerisindeydi.
SELÇUKLU DEVLETİNDE GÜÇ ODAKLARI
Hasan Sabbah ve Nizamülmülk gibi Selçuklu Devletinin önemli güçlerini ele alırken diğerlerine değinmemek olmazdı. Nizamülmülk’e düzenlenecek suikastte, dönemin entrikalarında önemli figürler vardı.
Dönemin kaynaklarına bakıldığında Büyük Selçuklu Devleti’nde denge ve güç unsurlarının Sultan Melikşah etrafında dört merkezde odaklandığı görülmekteydi. Birincisi, devlet siyasetinde nüfuzlu bir sultan olan Terken Hatun ve onun desteklediği, hizmetinde olan ümera kesimini temsil eden Tacülmülk gibi devlet adamlarıdır. İkincisi, Melikşah’tan sonra devlet içerisindeki en güçlü şahsiyet olan Nizamülmülk, ailesi ve desteklediği ulema ile kendi ordusu ve emirleridir. Üçüncüsü Hilafet makamı yani Abbasi halifeleridir. Dördüncüsü ise devlet içerisine sinsice yerleşerek 1090 yılından itibaren Selçuklu ve İslam âlemini tehdit eden Batınilerdir. Muasır kaynaklar Nizamülmülk’e karşı oluşan düşmanlık ve gerçekleştirilen suikastte devlet içerisindeki kutuplardan birinci ve sonuncu olarak zikrettiğimiz kesimlerin zımnen bir ittifakından bahsederler.4
NİZAMÜLMÜLK SUİKASTI
Terken Hatun, Melikşâh’ın büyük oğlu Berkyaruk’u veliahtlıktan azlettirerek dört yaşındaki kendi oğlu Mahmut’u Selçuklu tahtının vârisi yapmak istiyordu. Bu sebeple büyük vezire karşı düşmanlık besliyor, bütün gücünü Nizamülmülk’ü düşürerek kendi veziri Tâcülmülk’ü onun yerine geçirmeye harcıyordu.
Devlet içerisinde oluşan güç çatışmasının son dönemlerde Melikşâh ile Nizamülmülk’ün arasında açık bir çatışmaya dönüştüğü görülmektedir. Nitekim bu durum suikasttan hemen önce Sultan ile vezir arasında cereyan eden ve Melikşah’ın vezirlik divitini[5] alma tehdidinde de açıkça ortaya çıkmaktadır. Melikşah ile Vezirin arasının açılmasına sebep olan bu olaydan kısa bir süre sonra Sultan Bağdat’a hareket etmiş, vezirine de peşinden gelmesini söylemiştir. Nizamülmülk ise sultanın peşinden giderken Bağdat yolunda bir Haşhaşi fedaisi tarafından suikaste uğramıştır.
Nizamülmülk’ün öldürüleceğinden Melikşah’ın da haberinin olduğu ve buna onay verdiği rivayetlerde geçmektir. Mevcut durumda Nizamülmülk’ün etkisinin arttığı bir devlette Melikşah’ın Terken Hatun’un etkisi ile bu onayı vermesi olanaklı bir karardır. Suikasti Haşhaşilerin işlemesi ise hem Haşhaşilerin işine gelmiş hem de Terken Hatun ve Melikşah’ın işine gelmiştir. Bu suikastı işleyenin Haşhaşi olduğunun bilinmesi Hasan Sabbah’ın korku imparatorluğuna güç katacaktır. Diğer taraftan ise Sultan ve Şah için de Haşhaşiler düşman gösterilerek kendilerine yönelik bir ithamda bulunulması zorlaştırılacaktır.
Suikast için fiziki durumlar Melikşah tarafından yaratılmıştır. Neredeyse hiç Melikşah’ın yanından ayrılmayan Nizamülmülk’e bu sefer arkadan gelmesi emredilmiştir. Öyle gözüküyor ki, güçler dengesinde yalnız kalan Nizamülmülk kısa süre içerisinde kendi etrafındakiler ile birlikte yok edilmiştir. Ancak kendinin oluşturduğu sistemler günümüze dahi ışık tutmaktadır.
ALAMUT’UN YÜKSELİŞİ
Nizamülmülk’ün ölümü ile birlikte Alamut’un önü açılmıştı. Alamut’tan yola çıkan sayısız fedai Nizamülmülk’ü öldürdükten sonra yakalanarak linç edilen fedai ile aynı ölüm biçimiyle tanışacak ve kurbanlarını öldürdükten sonra kesinlikle kaçmayacaklardı. Herkesin içinde bir kişiyi infaz ettikten sonra kendisine verilen propagandayı yaptıktan sonra ölümü büyük bir metanetle karşılayacaklardı. Bir kişi öldürülecek ve binlerce kişinin kalbine korku salınacaktı.
Büyük Selçuklu Devleti ve Abbasilere yönelik mücadelesinde Hasan Sabbah azınlık olduğundan var olabilmek için elliye yakın suikast gerçekleştirmiştir. Selçuklu üst düzey devlet görevlileri ve Abbasi din adamlarına yönelik suikastlar gerçekleştirilmiştir. Hasan Sabbah Selçuklu taht kavgalarında rahat bir nefes almış hatta Sultan Sencer’in yastığı başına bir hançer bırakılmasını sağlayarak gönderdiği mesajda onu tehdit etmiştir. Mesajda “İsteseydim bu hançeri sultanın yatağına değil de yumuşak göğsüne saplardım. Bu sana ikazım olsun” diye yazarak onu istediğinde öldürebileceğini göstermiştir. İsmaililer bu olaydan sonra Sencer döneminde oldukça rahat etmişlerdir.
Peki Hasan Sabbah neden böyle bir yola girmişti? İçinde yaşadığı coğrafyaya bakarsak Hasan Sabbah’ın temsil ettiği Nizari İsmaili mezhebi Ortadoğu’da Sünni ve diğer mezheplerin içinde zındıklık olarak görülen bir mezhepti. Ne Sünnilerce ne Alevilerce ne de diğer din ve inançlarca seviliyordu. Üstüne üstlük bir de Sünni Selçuklu Devleti vardı karşısında. Anadolu ve Ortadoğu’da adından bahsettiren koskoca bir imparatorluk ve Hindistan, İran’ın kuzeyi ve bugünkü Suriye bölgelerinde yaşayan bölük pörçük İsmaililer.6
ALAMUT’UN SONU
Alamut hikayesini de daha sonra tüm dünyayı kasıp kavuracak olan Cengiz Han’ın başını çektiği Moğol istilaları sona erdirdi. İlk dalgada Pekin, Buhara, Semerkant, Rey ve Horasan gibi yıldız şehirler alt üst edildi. Şehirler yakılıp yıkıldı. İkinci dalga ise Bağdat, Şam, Polonya ve Çin’in bazı bölgelerinin yanında Alamut’u yok etti.
Hasan Sabbah’ın başa geçmesinden tam yüz altmış yıl sonra her türlü istilacıya kafa tutmuş Haşşaşiyun kalesi de teslim olmak zorunda kaldı. Cengiz Han’ın torunu Hülagü Han Alamut’u bizzat teslim aldı ve şahsen inceledi. İçinde zamanın çok değerli kitap ve yazmalarını barındıran dünyaca ünlü Alamut kütüphanesi de dahil her şeyin yakılıp yıkılması emrini verdi.7
SONUÇ
Görüldüğü üzere terör faaliyetleri artırdığı korku ile kendine alan açabiliyor ve bu korku üzerinden propaganda yapabiliyor. Melikşah’ın ve Terken Hatun’un, Haşhaşiler ile iş birliği yaparak Nizamülmülk’ü öldürmesi Hasan Sabbah açısından mükemmel bir propaganda malzemesiydi. Devletin en güçlü ikinci ismi kendi teşkilatı tarafından yok edilmişti. Bu suikastten sonra Melikşah’ın ani ölümü ile birlikte Selçuklu’nun düzeninin bozulması hızlanmıştır. Melikşah’tan sonra başlayan taht kavgaları ile artan terör kendini hedef alan herkese suikast ile cevap vermiştir. Aradığı kaos ortamını bulan Haşhaşiler bu ortamda etkilerini giderek arttırıyorlardı. Sultan Sencer’in baş ucuna hançer koymaları ve ardından Sultan Sencer’in Haşhaşilere karşı faaliyetleri azaltmasına sebep olmuş, Haşhaşiler tarafından oluşturulan bu korku ortamından yine kendileri yararlanmıştır.
Moğol İstilası ile birlikte bölgeye gelen Hülagü Han’a bağlı birlikler böyle bir oluşumu tanımıyorlardı ve bu oluşumu ezdiler. Bunun askeri güç olarak farklılıkları olabilir ancak en büyük neden şudur. Moğol birlikleri, Haşhaşilerden korkmuyorlardı. Çünkü onları tanımıyorlardı bile. Tanımadığın bir unsura karşı herhangi bir his de besleyemezsin.
Peki Selçuklu, Haşhaşileri yok edecek askeri güce sahip değil miydi? Elbette dönemin en güçlü devleti olan Selçuklu İmparatorluğu bu kudrete sahiptir. Ancak salınan korku iklimi ve hainler nedeni ile bu irade bir türlü sağlanamadı ve Selçuklu’nun parçalanması daha da hızlanmış oldu.
Salih Burak Özkan
TGB Antalya İl Başkanı
DİPNOT:
1- İsmâilîyye mezhebinin İslâmiyet ve İsmâilîlik mezhebine dâvet için görevlendirmiş olduğu din adamlarına verilen ad.
2- Şia mezhebinin bir kolu.
3- Nizârîlik, İslam’ın Şia mezhebi olan İsmâilîyye mezhebinin alt kollarından biridir.
4- Nizamülmülk Suikastının Dönemin Kaynaklarına Yansıması, Mustafa Akkuş.
5- Hokkadaki mürekkebe batırılarak yazı yazmaya yarayan ve değişik uçları olan bir kalem türü
6- http://muratkandemir-bilgikutusu.blogspot.com/2014/04/selcuklu-devleti-cografyasnda-uc-onemli.html
7- http://www.memleket.com.tr/nizamulmulk-omer-hayyam-ve-hasan-sabbah-25604yy.htm
Yorum Yap